Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisi ile dua ettiği ve ashâbına öğrettiği nebevî zikir ve duaların fazîleti, manalarının ve kelimelerinin kemâli, bütün hayırların öncesini ve sonrasını cem eden bir manaya şamil olması açık seçik bir husustur. Tıpkı mü'minlerin annesi Âişe radiyallahu anhâ'nın dediği gibi: "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, duanın cevami (özlü) olanlarını sever ve gerisini bırakırdı." Bu hadîsi, Ebû Dâvûd (1482), İmâm Ahmed (25151) ve İbni Hibban (867) rivâyet etmiştir.
İmam Ahmed (4160) Abdullah ibni Mes'ûd radiyallahu anhu'nun şöyle dediğini rivâyet eder: "Muhakkak ki Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e, hayırların öncesi, özlüsü ve sonrası öğretildi."
Bu manadaki hadîsler bir hayli fazladır. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e 'Cevamiu'l-Kelim' özelliği verilmiş ve bütün hikmetlerin başlangıcı O'na seçkin kılınmıştır. Nitekim Sahîh-i Buhârî (7013) ve Müslim (523)'de Ebu Hureyre radiyallahu anhu, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Ben Cevamiu'l-Kelim ile gönderildim." Buhârî şunu ziyâde etti: İmam Muhammed b. Şihâb Ez-Zuhrî rahimehullah dedi ki: "Bize ulaştığına göre Cevamiu'l-Kelim, Allah'ın kendisinden önceki kitaplarda yazan birçok şeyleri, bir ya da iki kelimede ona toplamasıdır."
Yani Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem lafzı az, manası fazla olan kısa kelâm ile konuşurdu. Onun zikirlerindeki ve dualarındaki durumu da böyleydi. Bundan dolayı özlü zikir ve duaları sever, gerisini bırakırdı.
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, Kur'an-ı Kerîm'den bir sûre öğretir gibi ashâbına dua öğretirdi. Sahâbîler, fesahat ve ilim ehli olmalarına rağmen, kendisi ile Allah'a yalvaracakları duaları, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in öğretmesini talep ederlerdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de, dua ve zikir lafızlarından tek bir lafızda bile hata yapanı düzeltirdi.
O halde nebevî duaların kıymetinin büyüklüğünü ve derecesinin yüksekliğini bilmek bütün müslümanlara vâciptir. Şüphesiz bu dualar, dünya ve âhiretteki bütün hayırlara, saadetin kapılarına ve kurtuluşun anahtarlarına şâmildir. Bir müslümanın Rabbinden talep ettiği en hayırlı istek, O'nun kulu ve resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in O'na kendisiyle yalvardığı dua ve en faziletli istiaze ise Allah'ın kulu ve resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in kendisi ile Allah'a istiaze ettiği istiâzedir. Müslümanın, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'den nakledilen dualar üzerine güzel gördüğü bir kelimeyi eklemekten ya da beğendiği bir cümleyi ziyâde etmekten kaçınması gerekir.
İşte aşağıda gelenler bu kabilden yaygın olan bazı misallerdir:
Bu dua birden çok sahâbîden (والأبصار) lafzının ziyâdesi olmaksızın, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'den merfu olarak sâbittir. Bu rivâyetlerden biri, İmam Tirmizî (2140) ve İmam Ahmed'in (12107), Enes ibni Mâlik radiyallahu anhu'dan şöyle dediğine dâir yaptıkları rivâyettir:
"Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; «Ey kalpleri evirip çeviren, kalbimi dinin üzere sâbit kıl» sözünü çokça söylerdi." İmam Tirmizî dedi ki: Yine aynı bâbda Nevvâs b. Sem'ân, Ummu Seleme, Ubeydullah b. Amr ve Âişe radiyallahu anhâ'dan da aynı hadîs vardır.
Belki de bunu ziyâde eden kişi Allah teâlâ'nın şu kavlinden almıştır:
{وَنُقَلِّبُ أَفْئِدَتَهُمْ وَأَبْصَارَهُمْ كَمَا لَمْ يُؤْمِنُواْ بِهِ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَنَذَرُهُمْ فِي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ} [الأنعام: 110]
Bu âyet, başka bir konu ile ilişkilidir o da, Allah teâlâ'nın, müşriklerin kalplerini çevirme cezâsının, gözlerinin üzerine perde çekilmesinin, kendileri ile îmân arasına engel konulmasının ve sırat-ı mustakim yoluna muvaffak kılınmamalarının beyânı hakkındadır.
Ebû Dâvûd (5090), İmam Ahmed (20702), İbni Hibbân (970), Ebu Bekir radiyallahu anhu hadîsi olarak Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini rivâyet etmişlerdir: "Üzüntü ve kederin duası şudur: Ey Allah'ım, senin rahmetini umarım, göz açıp kapayıncaya kadar bile, beni kendi nefsime bırakma. İşlerimi bana ıslâh et. Senden başka hak ilâh yoktur."
Bu hadîste ولا أقلّ من ذلك şeklindeki fazlalığının herhangi bir aslı yoktur. طرفة عين (göz açıp kapayıncaya kadar) ifâdesinden kastedilen şey, Allah azze ve celle'ye karşı duyulan şiddetli ihtiyacı, ne kadar az vakit olursa olsun, kulun bu ihtiyaçtan asla müstağni olmadığının beyânıdır.
İstiâze duasındaki ziyâdelik de bunun gibidir.
İmam Ahmed (25137- 25138) ve Hâkim'de (1/522) tashîh ederek, Âişe radiyallahu anhâ'nın şöyle dediğini rivâyet ettiler: "Ebu Bekir radiyallahu anhu, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına girdi. Onunla konuşmak istiyordu. Âişe radiyallahu anhâ ise namaz kılıyordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ona "Özlü ve toplu dualara sarıl!" dedi. Âişe radiyallahu anhâ, namazı bitirince ona bu sözünden sordu. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi:
"De ki: Ey Allah'ım, bildiğim ve bilmediğim dünya ve âhiretin bütün hayırlarını senden isterim ve bütün şerlerden sana sığınırım. Senden cennetini, söz ve amelden ona yaklaştıranları ister, cehenneminden, söz ve amelden ona yaklaştıranlardan sana sığınırım. Kulun ve Rasûlün Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in senden istediği hayırları ister, kendisinden sana sığındığı şeylerden sana sığınırım. Benim için takdir buyurduğun şeyin akıbetinin doğruya götürmesinin talep ederim."
Talep ve sığınma duasında ki, وعبادك الصالحون fazlalığı, kâmil ve cami olan bu dua üzerine bir eklemedir. Malumdur ki, Allah'ın sâlih kullarının dualarında, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'den nakledilen dualar üzerine ziyade talebi olmaz. Çünkü Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in duaları, bütün hayırları ve yapılabilecek fazlalıkları bir araya getirmiştir.
İmam Tirmizî tashîh ederek (3513)'de, İbni Mâce (3850)'de, İmam Ahmed (25423)'de ve Hâkim tashîh ederek (1/530)'da, Âişe radiyallahu anhâ'nın şöyle dediğini rivâyet ettiler:
"Ey Allah'ın Rasûlü ne dersiniz, eğer kadir gecesine ulaşırsam nasıl dua edeyim?' Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: «Şöyle de, Allah'ım sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni affet.»
كريم ismi, Allah'ı güzel isimlerindendir. Ancak bu hadîste yeri de, aslı da yoktur. Nitekim buna, Şeyh Bekr Ebu Zeyd Tashîhu'd-Dua kitabında (s. 506) işaret etmiştir.
Tirmizî'nin bazı baskılarında bu kelimenin sabit olması, görüldüğü kadarıyla bazı baskıcıların ve kâtiplerin eklemesidir. Şeyh el-Elbânî rahimehullah, Silsiletu's-Sahîha adlı kitabında (7/1011-1012) şöyle der:
"Sünen-i Tirmizi'de, عفو sözünden sonra كريم sözü fazlalık olarak gelmiştir. Geçmiş kaynaklarda ve nakledilen başka kaynaklarda bu kelimenin aslı yoktur. Açıkçası bu kelime bazı baskıcı ve kâtiplerin tamamlamasıdır. Bu fazlalık, el-Mubarekfurî'nin (4/264) Hindistan baskısı olan Süneni Tirmizi'ye yazdığı Tuhfetu'l-Ahvezî şerhinde bulunmamaktadır. Bunu te'kid eden şey şudur: Nesai bazı rivâyetlerinde bu hadîsi, Tirmizi'nin tahrîc ettiği yoldan tahrîc etmiş ve ikisi de, şeyhleri Kuteybe b. Said'in senedi ile ziyade olmaksızın rivâyet etmişlerdir. Beşşar Avvad'ın Câmiu't-Tirmizî tahkikinde de bu fazlalık sabit değildir."
İmam Müslim (591)'de, Sevbân radiyallahu anhu'nun şöyle dediğini rivâyet etmiştir:
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazı bitirdikten sonra üç kere istiğfar eder,
(اللّهمّ أنت السلام ومنك السلام تباركت يا ذا الجلال والإكرام) derdi."
Yine (592)'de Âişe radiyallahu anhâ'nın şöyle dediğini rivâyet etmiştir: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, selam verdiğinde اللهم أنت السلام ومنك السلام تباركت يا ذا الجلال والإكرام diyecek kadar oturmadıkça kalkmazdı.
Şeyh Bekr Ebu Zeyd rahimehullah, kitabı Tashîhu'd-Dua (s. 431)'de şöyle der:
"تباركت lafzından hemen sonra تعاليت lafzının ziyadeliği bu hadîste sâbit değildir. Bu lafız, kunut duasında اللهم اهدنا فيمن هديت... تباركت وتعاليت ve iftitah duasında ((سبحانك اللهم وبحمدك...وتعالى جدك)) lafzıyla sabittir."
Sünnette istiğfar için birçok siğa vardır, ama onların hiç birinde ذنب عظيم kaydı yoktur. Sahîh olan, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in secdesinde şöyle dediğidir;
Bunu İmam Müslim (483)'de, Ebu Hureyre radiyallahhu anhu'dan rivâyet etmiştir. Aynı şekilde (2719)'da Ebu Musa El-Eşarî radiyallahu anhu'dan, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dua ettiğini rivâyet etti;
Allâme İbnu'l-Kayyım rahimehullah Cilâu'l-Efhâm adlı kitabında şöyle der: "Malumdur ki, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, اغفر لي كلّ ما صنعت deseydi daha kısa olurdu. Ancak bu hadîsin lafızları dua, yalvarıp-yakarma, ubudiyeti ve ihtiyacı izhar etme ve kulun bütün tafsilatı ile tevbe kelimelerini toplamasında kısa ve muhtasar olmasından daha güzel ve beliğdir."
Mağfiret talebini sadece الذنب العظيم sözü ile kısaltanın durumu nasıl olur?
Ruknu yemani ile Haceru'l-Esved arasınada ki duada fazlalıktır.
Bu fazlalığının aslı yoktur. Nitekim Şeyh İbni Useymin'in rahimehullah Fetvalarında (22/322) ve Şerhu'l-Mumti' adlı kitabında (7/248) buna işaret etmiştir. Burada Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in duasında sabit olan kısım, ((... وقنا عذاب النار)) sözüne kadardır.
Ebu Dâvûd, İmam Ahmed, İbni Hibban ve başkaları Abdullah b. Es-Saib'in şöyle dediğini rivâyet etmişlerdir: "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'i, Rukn-u Yemânî ve Haceru'l-Esved arasında şöyle derken işittim:
Bu, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in en çok söylediği duadır. Nitekim Sahîh-i Müslim (2690)'da Katade'nin Enes İbni Malik'den rivâyetinde sabit olduğu üzere o Enes'e şöyle sordu: "Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, en çok hangi dua ile dua ederdi. Dedi ki: En çok yaptığı dua '((اللهم آتنا في الدنيا حسنة وفي الآخرة حسنة وقنا عذاب النار)) duasıydı.'
Katade dedi ki, Enes dua etmek istediğinde bununla dua ederdi. Birçok dua okumayı istediğinde onlar arasında bunu da okurdu. Onun duasında bu fazlalık yoktu.
İnsanlar arasında bunların benzeri duaya eklemeler çoktur. Bu misallerin benzerlerine dikkat çekmek için bu kadarı ile yetindim. Zayıf isnatlarla rivâyet edilenlerin ya da subutu ihtilaflı olanların dışında sadece sünnette aslı olmayanları zikretmekle yetindim. Tevfik ve başarı yalnız Allah'tandır.